24 Eylül 2010 Cuma

içimdeki karanlık



anladım...benim zamanla alıp veremediğim var..o geçecek diye bir direnişim...öyle de böyle de geçiyor elden gelen yok ama ben hala direnmekteyim.zamana bırakmak bana göre dipsiz kuyulara düşmek gibi sanki..
düzgün karar vermek,doğru kararı verebilmek için çoğu insan zamanla barışık,zamana bırakan bırakana...
alıp veremediğim bir zamanla olsa o da iyi.yaptığım şeyden dakikasında pişman olup,o her zaman bana hep zararı dokunan kılıç kalkan ekibi gibi elimi kolumu sallaya sallaya duvarımın arkasına geçiyorum ve geçerken de hep kendime laf atıyorum.o duvarımı sevmiyorum.benim olan o duvar hep beni zarara sokuyor.ama kolay kolay yıkılmıyor.tuğla duvar değil ki çağır kepçeyi vursun kırsın tuz buz etsin ama o kadar kolay değil işte.ilk önce insanlara güvenmem gerekiyor.daha önce yaşanan tecrübeleri ışık olarak tutmadan.unutmak değil ama her ışık lazım olduğunda ise cımbızla çeker gibi en kötü tecrübeleri neden ışık yapar ki insan?
açılmayan telefon verilmeyen cevaplar hep yalanlara çıkmaz ya.belki tuvalette bağırsakları bozuldu yada aynı benim gibi telefon kullanıyor ve cebinde sessiz modda titreşimi bir türlü hissetmeyi bilmiyor!öyle bir içime işlemiş ki yalanlar elimde olmadan bana sahip çıkıp,beni yönettiğini görüyorum.sanki içimde iki karakter var.biri çocuksu,mutlu,neşeli...biri ise kuşkucu,kapkara,güvensiz.arasını hiç bulamadım,barıştıramadım içimdeki benleri.
aslında öyle güzel bir şey var ki hayatımda.gördüğüm gün bir his geldi içime.benim kadar yaralı,benim kadar iyi olan biri.nasıl yakın olmak istedim,nasıl sarılmak,nasıl onun o güvensizliğini,karanlıklığını değiştirmek istedim ama biliyorum ki benim o karanlığım onu da gün gün benden uzaklaştıryor yavaş yavaş...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder